Bu haber Campaign Türkiye’nin Haziran 2014 sayısında “Y&R İstanbul’un yenilenen ofisi” başlığıyla ve Hatice Erkan imzasıyla yayınlandı.
Y&R İstanbul’un tasarımı baştan aşağı yenilenen, ferah ve aydınlık, yeşilin hakim olduğu dört katlı ofisini ziyaret ettik.
Y&R İstanbul’un yeni ofis tasarımını yerinde görmek için yola çıktığımızda geçen ziyaretlerimde olduğu gibi ofisi kolayca bulamayacağım diye korkuya kapıldım. Zira Bomonti’deki ofislerini bir kere bile navigasyon aplikasyonu kullanmadan bulamadım. Neyse ki bu sefer hepsi birbirinin aynısı olan Bomonti sokaklarında kaybolma korkusu “Fırın Sokak” nerede sorumuza “3 sokak yukarıda” diye yanıt vererek yüreğime su serpen esnafla birlikte mutlu bir sonla bitiyor.
Ofisin daha girişinde tazelik hissi size geçiyor. Ofis, beyaz duvarların da yardımıyla ve ışıklandırmayla çok aydınlık. Gezmeye giriş katından başlıyoruz. Ofise özel olarak gün ışığı yaratılan yeşil alanlar eklendiğini görüyoruz. En alt katında bir otoparkın da bulunduğu dört katlı binada hiç yapay çiçek yok, ofisin her köşesinde canlı bitkilerle dolu saksılara rastlıyorsunuz.
Geniş bekleme alanları ve içinde Kristal Elma ödüllerinin bulunduğu Arçelik marka triportörün de yer aldığı (Evet, Y&R İstanbul’un bir kamyonet dolusu – itiraf etmeliyim fotoğrafçımız açıklayana kadar bu üç tekerlekli araç benim için bir kamyonetti- Kristal Elma’sı var.) yaklaşık 35 kişilik toplantı odası bu katta yer alıyor. Team Red de yine bu katta. Tüm katlarda prodüksiyon ile strateji ekiplerinin ve yaratıcı ile müşteri ilişkileri ekiplerinin masaları yan yana. Y&R kısmında 52, Team Red kısmında da 22 çalışan var.

Ofisin girişi… Geniş bir bekleme alanı bulunan girişte göze ilk çarpan dikey yeşil alanlar oluyor. Arkada görülen ekip Team Red.
İlle de Bomonti!
Ajansın bulunduğu bina bir televizyon fabrikasıymış eskiden. Buraya ilk geçildiğinde bina hummalı bir şekilde elden geçirilmiş. Yine yıllar sonra ajansı yenileme ihtiyacı duyulunca tadilat dışında taşınma ihtimali de değerlendirilmiş. Ama tüm İstanbul’u tarasalar da bu kadar büyük ve kendilerine özgü bir yer bulamamışlar. Lokasyon olarak da Bomonti’nin kendileri için ideal olduğunu düşünmüşler çünkü hayatın içinde olmayı tercih ediyorlar. Yenileme çalışmaları sırasında giriş katı bir süreliğine boşaltılmış. Giriş katı geçici olarak bir üst kata taşınınca haliyle ikinci kat kalabalıklaşmış. Yeni tasarım sırasında binanın depreme karşı güçlendirilmesi de ihmal edilmemiş. Ofisin içindeki inşaat yaklaşık 2 sene sürmüş. Ofisin yeni tasarımı Mimar Metin Aktepe imzalı.
Sosyalleşme alanları
Ofis içinde çalışanların masalarının dışında zaman geçirebileceği çok fazla alan var. Hem ofis içine yayılan koltuklar, sandalyeler ve masalar, hem küçük toplantı odaları hem de teras, çalışanlara alternatif alanlar olarak sunulmuş. Yemekhanenin bulunduğu katta yer alan eski toplantı odası geniş bir terasa dönüştürülmüş. Kokteyller, happy hour’lar, barbekü ve doğum günü partileri için de genellikle bu mekan kullanılıyor. Çay, kahve için de ofisin en uğrak mekanı burası. Hatta havanın güzel olduğu günler toplantılara da ev sahipliği yapan terasa laptop’ını alıp çalışmaya çıkanlar da oluyor. Zaten ajansın günü buradaki küçük kahvaltı seanslarıyla başlıyor.
Ofisin ön cephesinde yer alan yangın merdivenlerini de zaman zaman dolu görmeniz mümkün. Bunun sebebi tabii ki yangın değil; küçük oksijen(!) molaları.
Ofisteki toplantı ve yönetici odalarındaki kara tahtalar gözüme çarpıyor. Fikir paylaşımlarının vazgeçilmezi olan tahtalarda bu toplantılardan izler görüyoruz. Küçük toplantı odasının bitişiğinde dışı kadife perdeyle örtülü bir oda görüyoruz. Burası bir film gösterim odası. Ajans biten reklam filmlerini burada müşterileriyle birlikte izliyor.
Teras ve yemekhane
Çekim için terasa çıkarken merdivenlerde çaycı Hüseyin Abi ile karşılaşıyoruz. Ofisin en sıcakkanlı ve misafirperver çalışanı o. Ajansın Serdar Erener’li zamanlarından beri buradaymış, yani ajansın en gediklilerinden. Ofisin sadece çaycısı değil aynı zamanda bir celebrity o. 12 Dev Adam’ın meşhur karpuzla basket atılan reklamı da dahil olmak üzere 6 tane reklamda yer almış. Hatta Y&R’ın global yöneticilerinden onu Amerika’ya götürmek isteyenler olduğunu söylüyor Hüseyin Abi. Hatta başka ajanslardan da çağrılmış, teklifler almış ama o bir kere alışmış Y&R’a, başka bir yere gitmek gibi bir niyeti yok. Zaten buradan ayrılırsa gideceği yer de belli; çok sevdiği memleketi Rize.
Öğlen on ikiden sonra yemekhanede yenen öğle yemekleri becerikli bir Bolulu aşçının ellerinden çıkıyor. Ajansın eski çalışanları bile zaman zaman yemek için buraya geliyor. Y&R İstanbul çalışanları öğlen yemeğinde ne yiyeceklerini kara kara düşünen ajans çalışanlarından değil. Onlar heyecanla on bir buçukta kendilerine ulaşan menüyü her gün heyecanla bekliyorlar. Hatta akşamları çalışmak için ofiste kalanlar da unutulmamış, onlara özel akşam yemeği de çıkıyor. Hüseyin Abi’nin ısrarıyla biz de fotoğrafçımız Gürkan ile ofis gezimizi tamamladıktan sonra yemekleri tatma fırsatı buluyoruz. Övüldüğü kadar var gerçekten. Eğer Y&R İstanbul’a yolunuz düşerse teras katına uğramadan ajanstan çıkmayın derim.